Galatasaray’da GSTV dışında bir değişim de resmi site ve kulüp dergisinde yaşandı. 2002’de Galatasaray Dergisi’ni kuran ve 13 yıldır kulüp dergisini çıkaran; 2008’de de 656 sayfalık “Büyük Galatasaray Tarihi” kitabını yazan Mehmet Şenol ile yollar ayrıldı. Şenol ve ekibi için “ayrılık” kararını veren Galatasaray yönetimi, yeni dergi için bir ajansla anlaştı. Kalabalık bir ekiple çalışan ajans, yeni baskıyı 15 Ağustos’a yetiştirmeye çalışıyor.
Bu arada Mehmet Şenol ekibinin kontrolünde olan kulüp resmi sitesi de kulübün sosyal medya ekibine bağlandı. Alper Mert yönetimindeki ekibin sitenin yenilenmesi için çalışmalara başladığı öğrenildi.

13 yıllık Galatasaray mesaisi “Bir gecede” biten Mehmet Şenol’un facebook sayfasında yayınladığı veda yazısı da şöyleydi:

“Kişisel Bir “Galatasaray Dergisi’ne Veda” Yazısı…

Geçen hafta büroyu boşalttık; Galatasaray Dergisi’nde/sitesinde çalışan ekip olarak birbirimizle helalleştik ve 13 yıl süren bu unutulmaz yolculuğa noktayı koyduk. Bize biraz sürpriz oldu, meğer 147. şampiyonluk sayısıyla son sayıyı yapmışız. Buruk ve şaşkınız elbette ama önemli değil; Galatasaray biter mi bizim için? Asla.
“Smoke”u izlemiş miydiniz?
Wayne Vang’in filminin 2 kahramanı vardır. Biri Brooklyn’de bir tütün dükkanı olan Auggie (Harvey Keitel).. Diğeri, o dükkandan sürekli sigara alan, karısı Ellen’in bir sokak çatışmasında serseri kurşunla ölümünü hala hazmedemeyen bunalımdaki yazar Paul (William Hurt)….
Bir akşam Auggie tam kepengi indirirken Paul gelir; sigarası bitmiştir. İçeri girerler, sigarasını alırken, aralarında sohbet başlar, biralar açılır.. Dükkânda daha önce gözüne takılan fotoğraf makinesini sorar.. Auggie, fotoğraf albümlerini çıkarır, yığar Paul’ün önüne. Paul, albümü açar ve şaşırır.. Tümü aynı açıdan çekilmiş 4.000 fotoğraf vardır. Sayfaları hızla çevirir, yeni bir şey bulabilmek için…. Heyhat, hepsi aynı!
Auggie, yıllardır her sabah 08:00’de dükkanının yanındaki meydanı fotoğraflamıştır. Aynı yerde, aynı açıda…
“Ama” der Paul, “bunların hepsi aynı!..”
Auggie “hayır” der, “Sana öyle geliyor. Her biri farklı bir güne ait.
Her gün farklıdır. Güneş farklı bir açıdan vurur Dünya’ya. Görmek için yavaşlaman lazım. Biraz yavaşla. Yavaşlayamazsan anlayamazsın dostum”…
Ve Paul albümün sayfalarını hızla çevirmeyi bırakır, her fotoğrafa tek tek bakmaya başlar. Ölen karısını görür bir fotoğrafta… O sabah işine giderken Auggie’nin fotoğraf kadrajına girmiştir…
Evet, aslında galiba hep yanlış algılıyoruz.
Zaman hızlı geçmiyor, hatta hiç geçmiyor. Geçen; doğan, büyüyen ve ölmekte olan…
Onüç yıllık bu yolculukta kafilede sadece biz çalışanlar yoktuk; onbinlerce okurumuzla birlikteydik. Bana sorarsanız, dünyanın en iyi dergisini çıkarıyorduk. Bizi hiçbir zaman bırakmayan okurlarımızla birlikte, Ruşen Eşref’in deyimiyle hep o lise “duvarının arkasında kalmayı seçen”, ama bizim üye filan olmadan da çok sevdiğimiz o Galatasaray’ı keşfetmeye çalıştık. Ben, Galatasaray’ı çocukken sevmiş, tribünlerden gelen bir adamım. Gazete kupürlerinde sevmiştim sarı-kırmızıyı, insan tanıdıkça sever derler, ben de öyle; tanıdıkça sevdim Galatasaray’ı.. Hatta öyle sevmişim ki, uğruna rahmetli Mehmet Ali’yle yıllarca uğraşıp 600 sayfalık kocaman bir kitap yazıp, yapıp, “bu da sevgili kulübümüze bizden 100. Yıl Armağanımız olsun” diyecek kadar… (Salak diyenleri duyuyorum, ona göre)
Kendimi Paul ile başlayıp şimdi Auggie’ye dönüşmüş gibi hissediyorum: “Görmek için yavaşlamak lazım. Yavaş. Yavaşlayamazsan anlayamazsın”…
Herkese teşekkürler…
Bizi hiç bir zaman yalnız bırakmayan dünyanın dört bir tarafındaki Galatasaraylılara, Allah için bir kez bile bize müdahale etmeyen yönetimlere, bize destek olan tüm profesyonellere, 147 sayı boyunca onbinlerce sayfa yazarak, araştırarak, kütüphanelerde, maçlarda, tesislerde, salonlarda, her yerde bitmek tükenmek bilmeyen bir merakla Galatasaray’ı didik didik ederek yazanlara, fotoğraflayanlara, çizenlere, sayfalarını özenle tasarlayanlara, en darlandığımız zamanlarda yardıma koşup dergi sabahlamalarına gelenlere, Teras’ı özleyip “ben pankart boyamaya geldim” diyenlere, darlanıp Galatasaray’ı kurtarma toplantıları tertip edenlere, “abi bize fanzin çıkarar mısın” diyenlere, sadece tanışmak için o kadar yol tepenlere, Galatasaray’ın ne kadar büyük olduğunu dünyanın dört bir yanından çektikleri fotoğraflarla “tarif edebilenlere”, internette “güzel bir poster çekmek istiyoruz, Ali
Sami Yen’i gerçek bir cehennem yapalım pazar günü” yazdığımda abartıp yüzlerce meşaleyi stada sokup aynı anda yakan Galatasaraylılara, onbinlerce sadık abonelerimize, sıradan bir Kapalı taraftarıyken beni Galatasaray’a iten “bizim” 416’ya ve benim 13 yıl süren “Cimbom deliliğime” yıllardır sabırla katlanan canım eşime, aslan parçası çocuklarıma…
Kısacası dergiye taraftarlığın o ölümsüz ruhunu üfleyen hepinize yürekten teşekkür….
Umarım güzel bir miras bırakmışızdır geriye.. Bıraktıysak ne mutlu bize….”

https://www.facebook.com/mehmet.senol.716/posts/10154068224727908

Önceki İçerikTFF, küfür nedeniyle kulübe gelen tribün ve saha kapatma cezalarını resmen kaldırdı. Artık ceza küfürbaz taraftara gelecek!
Sonraki İçerikEmre Belözoğlu, Fenerbahçe günlerini anlattı, içini döktü: Kendimi Fenerbahçe’ye çok ait hissettim

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz