İçinde Katar geçen üç başlık ile karşılaştık geçtiğimiz günlerde. Üçünün de bileşenleri futbol, Katar ve FIFA’ydı: *Katar 2022 resmi belgeseli yayına verildi. *FIFA – ECA anlaşması imzalandı. *Katar’ın Mirası dosyası yayımlandı.

Dünya kupasının eşsiz finali tam 100 gün önce geride kaldı, diyerek, önce kupanın resmi filmi yayınlandı. 1966 Dünya Kupası belgeseline imza atan Abidin Dino’yu bir kez daha saygıyla anarak izledim.  90 dakikalık film, tarihin en başarılı dünya kupası kabul edilen organizasyon için biraz cılız kalmış denebilir. Başarılı bulanlar da olabilir. 

Peşi sıra, bir iyi niyet anlaşması imzalandı.  FIFA Başkanı Gianni Infantino ile Avrupa Kulüpler Birliği (ECA) başkanı Nasır El Halefe masadaydı. El Halefe PSG kulübünün yansıra BeinSport yayın grubuna da sahip. FIFA ve ECA arasındaki ilişkiyi güçlendirerek milli takımlara ve kulüp oyununa uzun vadeli istikrar getiriyor. Yani kulüpler, 2030’a kadar uluslararası maç takvimine uyma taahhüdü verdi. ECA, 2025’ten itibaren 12 kişilik yeni FIFA Kulüpler Dünya Kupası’na desteğini de doğruladı. Avrupa kulüpleri, UEFA Şampiyonlar Ligi galibi ile kıtalararası play-off ve FIFA Kadınlar Kulüpler Dünya Kupası galibi arasında yıllık bir maç da oluşturulacak. Ayrıca erkekler Dünya Kupası için oyuncu gönderen tüm kulüplere tazmin eden Kulüp Avantajları Programı, 2018 ve 2022 FIFA Dünya Kupası için 209 milyon dolardan 2026 ve 2030 turnuvaları için 355 milyon dolara çıkacak.

Avrupa kulüpleri adına FIFA ile anlaşmaya imza atan tarafta yine bir Katarlı vardı. 

Bu, görece şık iki haberin yanında bir de sert bir Katar dosyası çıktı ortaya. İngiliz The Guardian’daki meslektaşlarımız, Pete Pattison ve Nick Ames, bir adli rapor tadında şahane bir çalışmayı kamuya sundular. 1992 Barcelona Olimpiyatı öncesi, yine 2 İngiliz meslektaş, “Olimpiyatlar Sahtekarlık ve Mafya isimli bir kitap yayınlamıştı.  Vyv Simson ve Andrew Jennings, o eserle büyük övgü almışlardı. 

Gerçi bizim memleketimizden Atilla Türker, ortalama ayda bir, bu tarz haber ve dosyalarla karşımıza çıkıyor ama sonuçta sadece Gazeteciler Cemiyeti tarafından, mesleki olarak onurlandırılıyor. Bir şekilde, türlü türlü dosyaların üzerinin kapatıldığına, her yerde tanık olabiliyoruz.

Bu son Katar dosyası, 100.gün güzellemeleri yapılırken, hazırlık sürecinde de dile getirilen ancak hiçbir şekilde yaptırım uygulanmayan organizasyon hatalarını hatta belki suçlarını dile getiriyor. Yurt dışından getirilen işçiler, kanıksanmış kötü çalışma şartları, sefalet, bu güçlü dosyanın unsurları. İşçiler, çeşitli Asya ülkelerinden. Daha Katar’a gelmeden sorunlar başlıyor. Aracılara dünya para ödeniyor. Kimisi, bunu banka kredileriyle karşılamış. Söz verilen maaşlar, haklar eksik kalmış. Borç devam ediyor. Hala Katar’dalar, iş aranıyor ve borç ödemeye çalışıyorlar. İnşaatlarda ölen işçiler için tazminatlar ödenmiyor, aileleri mağdur bırakılıyor. Yaklaşık 400 bin işçinin 280 bini asgari ücretle çalıştırılmıştı. Söz verilen iş değişimleri yaşanmıyor. Yaşanan sefaletten çok, anlayış sorgulanıyor; değersizlik ve kandırılmışlık hissi.

FIFA, tüm bu eleştirileri yok sayarak rakamlara sığınıyor: finali 1,5 milyar insan izledi, bu bir rekordur. Doha’daki fan fest alanına 1 milyon 860 bin kişi geldi, bu bir rekordur. Bilet alanlar, statlardan 5’te 4,5 memnuniyet oranıyla ayrıldı, bu bir rekordur. 20 bin gönüllü çalıştı, bu bir rekordur. 150 ülkeden 400 bin gönüllü başvurdu, bu bir rekordur.

FIFA’nın unuttuğu gerçek ise şu; insanlar sayılardan ibaret değildir.

Kadınlardan miras!

FIFA Kadınlar Dünya Kupası, bu yaz Okyanusya’da yapılacak. Evsahipleri Avustralya ve Yeni Zelanda. Vietnam, Haiti, Filipinler, Zambiya gibi ülkeler de var, ne yazık ki biz yokuz. 32 finalistin 12’si Avrupa’dan ve biz aralarında yokuz. Meşhur “legacy” (miras) kavramı yine önümüze gelip duruyor. Katar’da yapılan statların, 1,5 milyon nüfuslu (yabancı çalışanlar  dahil) nasıl bir futbol mirası bırakacağı hep pembe temennilerle anlatıldı. Katar, bölgenin, körfez ülkelerinin futbol merkezi olacak falan… Avustralya’da da bezer pembelikler sunuşu başladı. Yeni soyunma odaları, “cinsiyet ayrımı gözetmeyen” sıfatıyla tanıtıldı. 

Soyunma odaları, ayrı havuzlarına sahip, son teknolojiye sahip düzenlemeleri içeriyor. Dünyanın en uzun dış mekan ekranı da dahil olmak üzere önemli olanaklara sahip.

Avustralya U-20 forveti Abbey Lemon, “hemen hemen her kadın futbolcu, özellikle de soyunma odalarının yetersizliğini yaşamıştır. Bazen bir buz banyosu gibi küçük şeyler bile bu verilen desteğin değerini ortaya koyuyor. Bir kadın olarak daha iyi karşılandığınız ve desteklendiğiniz hissini veriyor” diyor. 

Gösterişli buz banyoları, standart stat ışıkları gibi tesis özellikleri de, turnuvanın mirası olarak tanıtılıyor. Tesis elbette önemli ve değerli de, ‘legacy’ beton üzerine inşa edilecek sığ bir kavram değil. 

Önceki İçerikDer Klassiker, Bayern Münih-Borussia Dortmund mücadelesi Tivibu Spor 3 ekranlarından naklen yayınlanacak
Sonraki İçerikAltınordu Kurumsal İletişim Direktörü Can Erbesler: U12 Cup bu sene 8. kez gerçekleşecek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz