Spor basınının usta kalemi Remzi Yılmaz, 64 yaşında vefat eden İtalyan futbolunun yıldızı Paolo Rossi’yi yazdı:

İspanya 1982 Dünya Kupası sırasında Ankara’da Kızılay Orduevi’nde askerlik görevimi yapıyordum. O ve ondan sonraki dönemlerde olduğu gibi, herkes o şampiyonada da Brezilya milli takımını tutuyor ve Sambacıların şampiyon olmasını istiyordu. O günkü Zico’lu, Socrates’li, Falcao’lu, Careca’lı daha doğrusu kalecisi dışında tüm takımın yıldızlardan oluştuğu bir Brezilya vardı şampiyonada ve sadece şampiyon alması istenmekle kalmıyor, kesin favori gösteriliyordu.

Dünya Kupası’nın o dönemki formatı bugünkünden farklıydı. İlk grup maçları oynandıktan sonra üçer takımdan oluşan yeni gruplar oluşturuluyor ve bu üçerli gruplardan birer takım yarı finale yükseliyordu.

Eleme Grubunda hiç galibiyeti olamayan ve tüm maçları berabere bitiren İtalya, Polonya’nın ardından, averajları eşit olmasına rağmen bir gol fazla attığı için Kamerun’un önünde bir üst tura adını yazdırıyordu. Ama sonraki turdaki gruplar şekillenene kadar İtalya kimsenin umurunda değildi. Gazetelerde İtalyanlarla ilgili sadece ülkesinde ağır eleştirilen bir takım olarak söz ediliyordu. Zaten gazetelerin dışında haber alabileceğiniz başka bir yayın organı yoktu. Televizyonda maç önü, maç sonu gibi programlar da mevcut değildi.

Sonraki turda oluşturulan üçlü grupta İtalya, Brezilya ve Arjantin aynı grupta birbirlerine rakip oldular. Ben de dahil Kızılay Orduevi’ndeki tüm görevli askerlerin ortak görüşü şuydu: “Son dünya şampiyonu Arjantin ile Brezilya berabere kalır. İtalya’ya kim çok gol atarsa yarı finale çıkar.”

Ama daha ilk maçta işin seyri değişmişti. Grubun ilk maçında İtalya Arjantin’i yenmiş, büyük bir sürprize imza atmıştı. Ardından, Arjantin Brezilya’ya da 3-1 yenilince saf dışı kalmış, böylece Dünya Şampiyonu olmasını beklediğimiz Brezilya’nın işi oldukça kolaylaşmıştı. Tek yapmaları gereken İtalya maçına çıkıp, birkaç gol atmalarıydı.

O meşhur İtalya-Brezilya karşılaşması başladığında Brezilya’ya gruptan çıkması için beraberlik yeterken, İtalya’nın ise mutlaka Brezilya’yı yenmesi gerekiyordu. Grup maçlarında galibiyeti olmayan ve sadece iki gol atabilen İtalya’nın bunu yapması mümkün müydü? Bunu bizim Kızılay Orduevi’ndeki görevli askerlerden kime söyleseniz, adama gülerlerdi.

Maç başladıktan kısa bir süre sonra İtalya, Paolo Rossi’nin golüyle 1-0 öne geçti. Brezilya çok geçmeden harika bir organizasyonla Zico’nun pasında Socrates’in golüyle beraberliği yakaladı. Ankara Kızılay Orduevi’ndeki Brezilya taraftarları olarak bizler rahattık. İspanya’daki stadın tribünlerindeki Brezilya taraftarları da öyle. Onlar tribünlerde, futbolcular sahada Samba yapmaya devam ediyorlardı.

Bugünün pas oyununu daha o günlerde uygulayan Brezilya, defansta paslaşırken kaptırdığı topla yine Paolo Rossi’nin ayağından kalesinde bir gol daha görünce 2-1 geriye düştü. Çabuk toparlanan Brezilya oyunda hakimiyeti kurmasına rağmen, bir türlü gol atamıyordu. İtalya tam bir Katençyo uyguluyor, dünya yıldızlarından oluşan Brezilya’ya geçit vermiyordu. Ama Şampiyon olacağına kesin gözüyle bakılan Brezilya’nın böyle durumlar için de bir çözümü vardı elbette. Ablukaya aldığı İtalya ceza sahasının dışından Falcao’nun sert şutuyla Sambacılar yine beraberliği yakaladı. Zaten başka türlüsü de düşünülemezdi. Falcao’nun golü ve gol sonrası sevinci, yıllarca futbol programlarının jeneriklerini süsledi. Eğer teknoloji bu kadar gelişip, HD yayınlar nedeniyle aradaki netlik farkı bu kadar açılmamış olsaydı, TV yayıncılığı tecrübesi olan biri olarak iddia ediyorum, Falcao’nun golü ve sonrasındaki sevinci halen kullanılıyor olurdu.

Bu maça kadar adını pek duymadığımız, maç içinde kendisini pek göstermeyen Paolo Rossi, beraberlik golünden 4-5 dakika sonra yine çıktı ortaya ve İtalya’yı yine öne geçirdi. O dakikaya kadar Şampiyonluktan emin olan biz Brezilya taraftarları endişelenmeye ve birbirimizin yüzüne bakmaya, olmadı totemler denemeye başladık.

Ama ne yazık ki hiçbiri fayda etmedi ve bizim grup öncesi averaj takımı olur dediğimiz İtalya, favorilerden birini (Arjantin) yendiği yetmiyormuş gibi, şampiyonumuzu kupa dışına iterek yarı finale kalmıştı.

Paolo Rossi, yarı final maçında Polonya’yı da attığı iki golle saf dışı bırakmış, gol sayısını 5’e çıkarmıştı. Artık onun adını sadece Kızılay Orduevi’ndeki askerler değil, bütün dünya biliyordu. Ama bizim için Dünya Kupası Brezilya elendiğinde çoktan bitmişti. O güne kadar adını duymadığımız o çocuk, son iki maçta attığı golle hem adını ezberletmiş, hem de Brezilya taraftarlarının hayallerini yıkmıştı.

İtalya, finalde biri yine Paolo Rossi’nin attığı golle Almanya’yı 3-1 yenerek şampiyon oldu. Biz Ankara Kızılay Orduevi’ndeki ve tüm dünyadaki Brezilyalı taraftarların hayallerini yıkan adam Paolo Rossi 6 golle turnuvanın gol kralı oldu.

Geçen ay, gençlik yıllarımın futbol kahramanlarından ve benim için tüm zamanların en iyisi olan Maradona’yı kaybettiğimizde yeteri kadar üzülmüştüm. Bizim gençlik dönemimizde hayallerimizi yıkan Paolo Rossi’nin ölümünün etkisi de Maradona’nınkinden farklı olmadı.

Hatta bu iki futbol ilahının art arda ölümü, aslında ölümün ne kadar sıradan bir şey olduğu fikrini uyandırdı bende. Öyle ya, Maradona gibi kahramanlar, Rossi gibi hayalleri söndürenler bile öldüğüne göre.. Işıklar içinde uyu hayallerimizi yıkan adam..     

Önceki İçerikSivasspor da elendi, Avrupa kupalarında Türk takımı kalmadı! Sivasspor havalimanında 4 saat bekletildiklerini belirterek İsrail’e tepki gösterdi
Sonraki İçerikFransa’da yayın kaosu! Yayıncı kuruluş Mediapro ödeme yapmadı, kulüpler anlaşmayı iptal etti

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz