KULAKLIKTAKİ TEHLİKE!

Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Mete Kıroğlu, “Gençlerde ve ergenlerde hayatın en sağlıklı döneminde neden işitme kaybı görmeye başladık? Bu durumun önemli sebeplerinden birinin kulaklıkla yüksek sesli müzik dinleme ile alakalalı olduğunu sanıyoruz. Bir çalışmaya göre, 6 ila 19 yaş arasındaki kesimde yüzde 12,5 oranında özellikle yüksek volümde kulaklık kullanmaya bağlı işitme kaybı gelişmekte.” dedi.

Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği tarafından “3 Mart Dünya Kulak ve İşitme Günü” dolayısıyla basın toplantısı düzenlendi.

Toplantıda konuşan Prof.  Kıroğlu, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere, Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği gibi birçok örgütün 3 Mart’ta işitme engeline dikkati çekmek, bu konuda farkındalık oluşturmak amacıyla etkinlikler düzenlediğini söyledi.

Prof. Kıroğlu, işitmenin ve konuşmanın en önemli iletişim yolu olduğunu ifade ederek, insanların iletişim olmadan yaşayamadıklarını ve bu iletişimi sağlayan en önemli organın kulak olduğunu söyledi.

Çevresi ile konuşup anlaşamayan kişilerin zamanla depresyon ve yalnızlığa itilmekte olduğuna dikkati çeken Prof. Kıroğlu, bu durumun sadece yaşlılarda değil, çocuk ve gençlerde de geçerli olduğunu belirtti.

KULAK ÇINLAMASINA DİKKAT!

“Doğumsal veya sonradan gelişen işitme kayıplarının önemli bir kısmı önlenebilir.

Örneğin yüksek sesle temas azaltılabilir. Normal şehir trafiğinin sesi ortalama 85 desibeldir (dB). İç kulağımızdaki hücreler bu sese 8 saate kadar dayanabilir, daha uzun süreli bir maruziyet kalıcı hasara yol açar. Eğer o gün 8 saat trafik sesine maruz kalmış isek aynı gün müzik dinlememeliyiz. 85 dB’i 88 dB’ye çıkaralım, bu durumda izin verilen süre 4 saattir. İç kulak hücrelerimiz 91 dB’ye 2 saat, uçak sesi 95 dB’ye ise 1 saat dayanabilir. 120 dB şiddette bir ses kulaklarımızda ağrı oluşturur.”

Prof. Kıroğlu, bazen işitme kaybının ilk belirtisinin kulak çınlaması olduğuna işaret ederek, bu durumda bir kulak burun boğaz hekimine başvurmak gerektiğini vurguladı.

SAĞIRLIK TARİHE KARIŞTI

Erken tanının önemine dikkati çeken Prof. Kıroğlu, “Erken tanı koyduğumuz bir bebek artık sağır olmuyor. Sağırlık ve dilsizlik erken tanı ile tarihe karıştı diyebiliriz. Bu çocukları 1 yaş civarında biyonik kulak ameliyatı ile dış ortamdaki sesi elektrik enerjisine çevirerek, işitme sinirini uyarma yolu ile duyar ve konuşur hale getiriyoruz. Bu teknoloji belki de tıp alanında son yıllardaki en önemli gelişmedir. Eğer çocukta iç kulak hiç gelişmemişse, işitme siniri olmasa bile direkt beyin sapındaki işitme merkezine bir elektrot yerleştirerek duymayı sağlamak mümkün olabiliyor.” diye konuştu.

TEKNOLOJİNİN SAĞLIĞA OLUMSUZ ETKİSİ

Dünya Kulak ve İşitme Günü’nün bu yılki temasının “Geleceği Dinle” olduğunu aktaran Prof. Kıroğlu, şöyle devam etti:

“Uzayan insan ömrüne karşın çok daha fazla ses kulaklarımızın erken yaşlanmasına ve yarınlarda herkesin işitme kaybına maruz kalmasına yol açacak. İç kulak insan doğduğu anda ortamdaki seslerden dolayı hücrelerini kaybetmeye başlar, yani insan kulağı doğduğu andan itibaren yaşlanmaya başlar.

Gençlerde ve ergenlerde hayatın en sağlıklı döneminde neden işitme kaybı görmeye başladık? Bu durumun önemli sebeplerinden birinin kulaklıkla yüksek sesli müzik dinleme ile alakalı olduğunu sanıyoruz. Bir çalışmaya göre, 6 ila 19 yaş arasındaki kesimde yüzde 12,5 oranında özellikle yüksek volümde kulaklık kullanmaya bağlı işitme kaybı gelişmekte. Yeni teknoloji ile her gün binlerce müzik indirmek mümkün. Eski kaset çalar walkman’ler ile karşılaştırıldığında daha uzun dinleme süreleri söz konusu.

Yüksek kaliteli kulaklıklar veya kulak üstü cihazlar, 60/60 kuralı (60 dakikadan uzun dinleme, maksimum volümü yüzde 60 olarak ayarla), kulaklıklar ile uykuya dalmama, yüksek sesli ortamlarda kulakları tıkama alınabilecek önlemlerden bazıları.”

YENİ DOĞANLARA TARAMA

Türk Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. M. Tayyar Kalcıoğlu da sosyal ve psikolojik gelişme gibi hususlar için sağlıklı işitmenin çok önemli olduğunu söyledi.

Prof. Kalcıoğlu, işitme kaybının tanınmasının yeni doğan döneminde gerçekleştirilen işitme taramaları ile mümkün olduğunu aktararak, şu bilgileri verdi:

“Türkiye bu konuda büyük başarı elde etmiştir. 2004 yılında Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde başlatılan yeni doğan işitme taraması protokolü uygulamasının geldiği noktada bugün ülkemizde yeni doğan bebeklerin yüzde 98’i işitme taramasından geçmektedir. Bu oran, dünyada refah seviyesi çok daha iyi olan pek çok ülkeden çok daha iyidir. Böylece işitme kaybı tanısı konulan bebeklerin koklear implanta, beyin sapı implantına kadar giden farklı tedavi veya rehabilitasyon uygulamalarından yararlanıp işitme ve dolayısıyla konuşma engelli bireyler olmalarının önüne geçilebiliyor. Bu noktada unutulmaması gereken husus, konuşma engelinin işitme engelinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor olmasıdır” dedi.

Önceki İçerikTurkcell Sesi Görenler, İstanbul Cup’ta şampiyonluk peşinde
Sonraki İçerikTürk Telekom Tivibuspor stüdyolarını yeniledi!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz